• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/TrabzonBasket
  • https://www.twitter.com/TrabzonBasket
  
Üyelik Girişi
Bölümler

BBL Asist Lideri Aleksandar Rasic Röportajı

BBL Asist Lideri Aleksandar Rasic Röportajı

Hentbol ile büyüdü, karete ile başladı ve basketbolda karar kıldı ! 01 Aralık 2010 14:25:04

BBL Asist Lideri Aleksandar Rasic Röportajı

Hentbol ile büyüdü, karete ile başladı ve basketbolda karar kıldı…. Ligimizin “Asisit Lideri” sorularımızı cevapladı...

 

Babası çok başarılı bir hentbolcuydu. İki kardeş de onu izleyerek, başarılarını alkışlayarak büyüdü. Kardeşi hentbolu seçerken o karateyi seçti. Bu sporun kendisine göre olmadığını anladığında ise kendini günde 3 kez basketbol antrenmanı yaparken buldu ve bir daha basketboldan hiç kopmadı.

Medical Park Trabzonspor takımında forma giyen, 7 maç sonunda Beko Basketlob Ligi’nin “Assist Lideri” olan Aleksandar Rasic ile çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Tüm sorularımızın içtenlikle cevaplandığı bu keyfili sohbetin satır aralarında kariyerindeki en iyi sezonunu hangi takımla geçirdiğini, Dünya Şampiyonası’nda Türkiye-Sırbistan yarı final maçı sonrasında neler hissettiğini, Aleaddin Yakan ile ilgili düşüncelerini, istatistiklerin kendisi için ne anlama geldiğini, Trabzon’a geliş hikayesini ve daha bir çok sorunun cevabını bulacaksınız.



Türk basketbolseverlerin yakından tanıdığı bir isim olmana rağmen çoğu kişi senin basketbola nasıl başladığını bilmiyor. Bu spora başlangıç hikâyen nedir?
Basketbola aslında babamın sayesinde başladım. Kendisi başarılı bir hentbol oyuncusuydu. Kariyeri boyunca 2 Avrupa,10 da Yugoslavya Şampiyonluğu elde etmiş. Beni ve kardeşimi, spora babam yönlendirdi. Önce karate yaparak başladım fakat bu sporun bana göre olmadığını anlayınca, basketbol oynamayı tercih ettim. Kardeşim, babamın izinden giderek hentbolu seçerken, ben basketboldan büyük zevk almaya başlamıştım. Başarılı olduğumu da görünce, Belgrad’a taşınmaya karar verdim ve hem basketbol oynayacağım hem de lise eğitimime devam edebileceğim bir okula yazıldım. Günde üç antrenman yapıyor ve fazlasıyla yoruluyordum. Yeri geldi, okulu dışarıdan bitirmeyi bile düşündüm. Okula gitmeyecek sadece sınavlara girerek mezun olacaktım fakat ailem buna karşı çıktı. Okul hayatının da benim için önemli olduğunu anlattılar ve şu an onları dinlediğim için kesinlikle pişman değilim.

Efes Pilsen’de oynadığın sezonla devam edelim. 2006-2007 sezonunda Efes Pilsen’de forma giydin fakat fazla oynama şansı bulamadın. O dönemden biraz bahsedebilir misin?
Efes Pilsen’e transfer olduğumda sezonun bitmesine 2 ay vardı. Aslında her şey gayet iyi başlamıştı. Takıma gelir gelmez Türkiye Kupası’nı kazanmıştık fakat play-offların final serisinde Fenerbahçe Ülker’e karşı şampiyonluk şansını kaçırdık. Takım arkadaşlarıma ve antrenörümüz Oktay Mahmuti’ye yeni yeni alışmaya başlamıştım ki antrenörümüz değişti ve takımın başına David Blatt getirildi. Onun sisteminde fazla süre alamayacağımı ve hem ligde hem de Euroleague’de forma giyme şansı bulamayacağımı anlayınca başka alternatifler düşünmeye başladım ve takımdan ayrıldım.

Geçtiğimiz sezon Euroleague’de Partizan’la müthiş bir başarı yakaladınız. Sence dörtlü finallere kalmanızın ardındaki en büyük faktör neydi?
Geçtiğimiz yıl takım olarak çok iyiydik. Kimse Final-Four’a kalabileceğimizi düşünmüyor ve buna ihtimal vermiyordu. Aslında başlangıçta bizim de böyle bir hedefimiz ve beklentimiz yoktu fakat her maça ekstra motivasyon ve inançla çıktık. Kime karşı oynadığımızın bir önemi yoktu, hedefimiz her zaman bir sonraki mücadeleyi kazanmaktı. Bu şekilde adım adım gittik ve rakiplerimizin hiçbirinden çekinmedik. Hem saha içinde hem de saha dışında tam anlamıyla savaştık. Bu inanç ve mücadele sayesinde büyük bir başarı elde ettik ve kendimizi insanlara kanıtladık. Avrupa’da bu başarıyı sürdürürken Adriyatik Ligi ve Sırbistan Ligi’nde de iyi performans sergiliyorduk. Üç ayrı kulvarda da elimizden geleni yaptık. Bazen yoğun tempodan dolayı maç sonlarını getirmekte zorlansak da savaşmaktan hiç vazgeçmedik. Kendi adıma konuşmak gerekirse kariyerimin en iyi sezonuydu.

Hem senin ve Sırbistan Milli Takımı’nın performansı hem de organizasyon açısından 2010 FIBA Dünya Şampiyonası’nı nasıl değerlendiriyorsun?
Öncelikle organizasyonu düzenleyenlerin çok iyi bir iş çıkardıklarını söylemem gerekir. Bu şampiyonada yer aldığımız için gerçekten çok mutluyduk. Rekabet ve mücadele seviyesi çok yüksekti. Grup maçlarından itibaren zorlu rakiplere karşı oynadık. Bizimle beraber Avustralya ve Arjantin gruptaki en güçlü takımlardı. Teodosic ve Krstic’siz oynadığımız maçlardan galibiyetle ayrılmamız büyük önem taşıdı. Onlar da takıma katıldıktan sonra daha da kuvvetlendik. Grup maçlarından sonra İstanbul’a seyahat etmek ve gelir gelmez Hırvatistan’a karşı oynamak bizi fazlasıyla zorladı fakat onları geçmeyi başardık. Çeyrek finalde ise İspanya’yı son topu iyi kullanarak mağlup ettik ve yarı finalde Türkiye ile eşleştik. Ev sahibi ülkeye karşı oynamak gerçekten çok zor olacaktı ve bunun farkındaydık. Maç boyunca bir Türkiye, bir biz öne geçiyorduk ve her şey son topa kalmıştı. Kerem Tunçeri, o turnikeyi attığında gerçekten yıkıldık. Tek hatırladığım tüm takımın kendini çok kötü hissettiğiydi.

Dünya Şampiyonası’nın hemen sonrasında Medical Park Trabzonspor Basketbol’la anlaştın? Tekrar Türkiye’ye gelme kararını nasıl aldın?
Öncelikle Beko Basketbol Ligi çok kaliteli ve kendini kanıtlamış bir lig. Ben de tekrardan bu ligin bir parçası olmak istedim. Medical Park Trabzonspor’un beni çok istediğini biliyordum, bunu Dünya Şampiyonası boyunca birçok kez dile getirmişlerdi. Şampiyona bittiğinde fazla düşünmeden tekliflerini kabul ettim. Burada kendimi daha da geliştireceğimi biliyorum ve kariyerim adına önemli bir adım attığımı söyleyebilirim.

Trabzon şehri özellikle futbolda fazlasıyla iddialı bir kulüp fakat basketbolda ilk defa bu sene birinci ligde mücadele ediyorlar. Şehirdeki insanların size olan desteği nasıl? Futbol kadar ilgilerini çekebildiniz mi?
Trabzon’un futbol takımı gibi olmayı ve onların kendi liglerindeki seviyesine gelebilmeyi biz de çok isteriz fakat şu an için yolun başındayız. Yönetimimiz büyük hedefler belirleyip, onlara ulaşabilmek için çok uğraşıyor. Biz sahada oyunumuzu oynarken, taraftarların tribündeki desteği gerçekten inanılmaz. Bana göre Türkiye’deki en iyi taraftara sahibiz. Maçlar dışında da şehirdeki insanların bize karşı olan ilgi ve desteği gerçekten çok güzel. Başkanımız, yönetimimiz ve antrenörlerimiz iyi bir takım kurdular, biz de başarılı olabilmek için elimizden geleni yapıyoruz.

Beko Basketbol Ligi’nin ilk 7 maçlık periyodunda istenilen sonuçları aldığınızı söyleyemeyiz. Sence bunun nedeni nedir?
Sakatlıklardan dolayı takım olarak yeterince beraber oynama şansını bulamadık. Ayrıca yeni gelen oyuncuların da takıma tam anlamıyla alıştığını söyleyemeyiz. Bu eksiklerimizi giderebilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Alınan kötü sonuçlardan tabii ki memnun değiliz ancak şu ana kadar sahada en iyi performansımızı gösterdiğimizi söyleyemem. Bundan sonra çıkacağımız her karşılaşmayı kazanmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağız ve sezon sonunda ilk sekizde yer alabilmek için daha fazla mücadele edeceğiz. Ligdeki ilk senemizde play-offlara kalırsak kendimizi başarılı sayacağız.

Şu an için Beko Basketbol Ligi’nin asist liderisin. Kendi performansını nasıl değerlendiriyorsun?
Benim en büyük görevim takım arkadaşlarımı oynatmak. Bana göre sayı, asist ya da ribaund lideri olmak önemli değil. Asıl önemli olan takımının ne kadar başarılı olduğudur. Hiçbir zaman bireysel istatistiklerle ilgilenen bir oyuncu olmadım. Takımın istatistikleri her zaman benimkilerden daha önemlidir. Ben sadece kendimi daha fazla nasıl geliştirebilirim ve takımıma daha iyi nasıl katkıda bulunabileceğimi düşünüyorum. Antrenörümüz Alaeddin Yakan ve onla olan konuşmalarımız da bana bu konuda çok yardımcı oluyor.

Söz antrenörünüzden açılmışken, Aleaddin Yakan nasıl bir antrenör?
Öncelikle her zaman oyuncularıyla iletişim içerisinde olan bir antrenör. Bizden bir şey yapmamızı istediğinde bu konuda nasıl gelişim gösterebileceğimizin yollarından da bahsederek bize çok şey katıyor. Bana ve takım arkadaşlarıma olan yardımları ve yaklaşımı çok iyi. Onunla her konuştuğumda basketboluma bir şeyler kattığımı hissediyorum. Onunla beraber yardımcı antrenörler Taner Günay ve Doruk Güneş’le bireysel özelliklerimize yönelik olan sabah antrenmanları, oyunumuzu geliştirebilmemiz için büyük önem taşıyor. Basketbolun dışında kalan zamanlarda da teknik ekiple aile gibi olduğumuzu söyleyebilirim ve bence bu bir oyuncu için gerçekten çok önemli ve değerli.

Genel menajeriniz Doğan Hakyemez, Türk Basketbolu açısından çok önemli bir isim. Onu tanıma ve kendisiyle zaman geçirme şansını buldun mu?
Aslında buna çok zamanım olmadı çünkü kendisi işi gereği çok yoğun bir tempoda çalışıyor. Kim olduğunu ve işinde ne kadar başarılı biri olduğunu biliyorum. Bir takımın nasıl oluşturulacağını ve bu konuda neler yapılması gerektiğini çok iyi biliyor. Her zaman bizim başarımız için çalıştığını biliyor ve bunu hissediyoruz. Basketbol dışındaki işleri yürütmek kolay bir iş değildir ama Doğan Hakyemez’in bu konuda çok iyi olduğunu söylemem gerekir.

Ligdeki diğer takımlar ve oyuncular hakkında ne düşünüyorsun? Eski günlerden tanıdığın isimlere karşı da forma giyiyorsun. Diğer takımlardan iletişim halinde olduğun isimler var mı?
Lig her takım için çok zorlu. Daha ilk haftadan Antalya Büyükşehir Belediyesi, Efes Pilsen’i yenerek bunu gösterdi. Diğer takımlardan görüştüğüm arkadaşlarım var. Özellikle Efes Pilsen günlerimden tanıdığım Ermal Kurtoğlu ile görüşüyoruz. Türkiye’ye ilk geldiğimde ikimiz de aynı dili konuştuğumuz için bana çok yardımcı olmuştu. Şu anda da aralıklı olarak konuşsak da yoğun maç temposundan yüz yüze görüşme şansını bulamadık. En kısa zamanda bir araya gelmeyi planlıyoruz. Ayrıca Efes Pilsen’den Miroslav Raduljica ve Partizan’dan takım arkadaşım olan Lawrance Roberts ile görüşüyoruz. Şu an sakat olan Raduljica’nın oynamak için can attığını biliyorum fakat onlarla da programlarından dolayı bir türlü yüz yüze görüşme fırsatını bulamadık.



Euroleague’deki temsilcilerimiz; Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker’in maçlarını takip etme şansını buluyor musun? Dörtlü finallerde yer almış bir oyuncu olarak, takımlarımızın şanslarını nasıl değerlendiriyorsun?
Her hafta hem Fenerbahçe Ülker’in hem de Efes Pilsen’in maçlarını izliyorum. Şu ana kadar iki takım da çok iyi gidiyor. İkisinin de Final-Four’a kalma şansı var. Genel olarak savunmalarının çok iyi olduklarını söyleyebilirim. Sahada adeta savaşıyorlar ve üst düzey maçlarda bu çok önemlidir. En önemlisi de iki takım da kazanma alışkanlığı elde etti ve bunu sürdüreceklerine inancım tam.

Son olarak hedeflerinden bahsedelim. Medical Park Trabzonspor’la olan anlaşman 1 yıllık. Sezon sonunda ne yapmayı düşünüyorsun?
Şu an play-offlara kalmak dışında bir şey düşünemiyorum. Hiçbir zaman iki adım ilerisini düşünen bir oyuncu olmadım. Bugünümü en iyi şekilde değerlendiriyorum ve bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Burada olmaktan çok mutluyum ve hem takımım adına hem de kendi adıma iyi bir sezon geçirmeyi ümit ediyorum. Sezon bittiğinde ne olacağı bilinmez…

Kaynak/Röportaj: Burak Şahin


Yorumlar - Yorum Yaz