• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/TrabzonBasket
  • https://www.twitter.com/TrabzonBasket
  
Üyelik Girişi
Bölümler

KONUK YAZAR
info@trabzonbasket.com
Murat Polat / YORUM-LU-YORUM
09/12/2012

YORUM-LU-YORUM 

Yağmurlu bir Pazar günü Ayhan Şahenk spor salonunun yolunu tuttuk, Darüşşafaka - Akhisar Belediye maçı için. Her iki takımında farklı hesapları vardı maçtan önce. Darüşşafaka kazanıp ilk dört içindeki yerini korumak, Akhisar Belediye ise kazanarak Darüşşafaka ve Maçkolik.com Uşak Üniversitesi ile puanları eşitlemek ve üçüncülük için üçlü averaja girmek istiyordu. Nitekim Akhisar Belediye bugün kazansa, dünkü sonuçları da göz önüne aldığımızda, Darüşşafaka ve Maçkolik.com Uşak Üniversitesi ile puanları eşitleyerek ilk dört için heveslenecekti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.

İlk çeyrek sonunda Darüşşafaka 17-16 öndeydi. Ancak ilk 10 dakika itibariyle Darüşşafaka'nın sezon başına oranla daha düşük tempoyla oynadığını gördük. Sert ve yardımlaşmalı adam adama savunma ile beraber süratli hücumlarla oymamasına alışık olduğumuz ve kadro yapısı da bunu gerektiren Darüşşafaka’nın, sete set kalıp hücum temposunu düşürdüğünde başarılı olamadığı bir gerçek. Darüşşafaka’nın bu tempoyla oynadığı sürece maç kazanması da zor görünüyor. Akhisar Belediye ise elindeki kadroyu verimli kullanmaya çalışsa da onların da özellikle hücumda düşük tempo ve sete set oynamaya çalışması gözümüze çarptı. En önemli hücum silahları olan Tyrone Nelson’a bu düzen içinde hareketli top aldırarak sayı bulmaya çalıştılar.

Aslında Akhisar takımı da yavaş tempo oynayarak başarılı olabilecek bir kadro yapısına sahip değil. Özellikle kısaları (Serdar Yavuz, Güven Esmer, Levent Demirci ve Mert Eken) geçmişlerinde bu tip hücum düzeni yerine süratli oyunda daha başarılı olmuş open court oyuncuları. Uzun rotasyonunda ise Evren Yenice hariç diğer üç uzunu da (Tyrone Nelson, Darius Morrow, Emre Özpulat) aynı şekilde hızlı hücumu seven oyuncular. Burada Darius Morrow’a kısa bir parantez açalım. Muhtemelen Akhisar takımının dar bütçesi içinde düşünülmüş, çok da fazla maliyeti olmayan bir oyuncu. Ancak siyah ırkın bir temsilcisi olarak, temas aldığında çembere yükselememesi, yabancı bir uzun için büyük handikap.

Her iki takımın da geçmiş maçlarını göz önüne alarak değerlendirdiğimizde, bu maçın genel görüntüsü içinde Akhisar takımının yavaş tempoyu bu maça özel seçtiğini, maçı kazanmak için Darüşşafaka’yı yavaşlatmak niyetinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sonuçta her iki takımın da düşük tempoda basketbol oynamayı tercih etmesi ilk devrenin basketbol adına son derece keyifsiz geçmesine sebep oldu. Devre sonunda, düşük tempoda Darüşşafaka’ya nazaran daha fazla silahı olan Akhisar Belediye takımının 42-28 üstünlüğü vardı.

Üçüncü çeyrekte de tempo değişmedi, aynı durgun oyun her iki tarafta da devam ederken Darüşşafaka’lı oyuncuların, Cihan Amasyalı önderliğinde hücumda biraz hareketlenip, en azından durgun set hücumlarında penetreye fazlaca yönelmeleri Akhisar uzunlarının faul problemine girmesine sebep oldu. Üçüncü çeyreğin sonlarında Akhisar cephesinde Tyrone Nelson’ın 4 faulü olmasına rağmen kenara alınmaması, periyod bitmeden beşinci faulünü yapmasına, dolayısıyla Akhisar’ın maçın momentumu kaybetmesine sebep oldu. Koç Zafer Aktaş’ın bu maçta uzun rotasyonunda düşündüğü üç isimden biri olan Tyrone Nelson beş faulle kenara geldiğinde, diğer bir uzunu Darius Morrow ise dört fauldeydi. Dördüncü çeyrekte Morrow’da beşleyince dört kısalı sistem ve uzun olarak da Emre Özpulat’ı oyunda tutan Akhisar bu andan itibaren Darüşşafaka’nın savunma sertliğini de yükseltmesiyle maçın momentumunu tamamen kaybetti. Akhisar’ın bu maçta Evren Yenice’yi uzun rotasyonunda fazla düşünmemesi belki de çember altı üstünlüğünü Darüşşafaka’ya bırakmasında en büyük sebep oldu.

Netice olarak maç bu anda bitti ve 16 sayı geriden gelen Darüşşafaka yakaladığı ivmeyle maçı önce uzatmaya götürdü sonrada kazanmasını bildi. Bu arada, maçın uzatmaya gitmeden önceki son 7.7 saniyede önce Darüşşafaka’nın, ardından Akhisar’ın ve ardından yine Darüşşafaka’nın toplamda üç top kaybı yapmaları ve son topta baş hakem İsmail Keser’in Akhisar’lı Levent Demirci’ye adeta bu maç uzatmaya gitsin dercesine havaya sıçradığında çaldığı hücum faul inanılmazdı.

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere…..

Aşağıda okuyacağınız cümleleri lütfen kimse şahsi olarak üzerine alınmasın çünkü lafım sadece belli kişilere değil, aksine herkese. Salona geldiğimde arkadaşlarımızı, dostlarımızı, kısaca basketbola gönül ve emek vermiş insanları gördük, çay içip sohbet ettik. Tam bu sırada tüylerimi diken diken eden bir haber aldım. Galatasaray - Beşiktaş tekerlekli sandalye basketbol müsabakasında iki takım seyircisi arasında başlayan olaylar sahaya da sirayet edip maçın tatil edilmesine sebep olmuştu. Üzerine sahada mücadele edecek sporcuların tekerlekli sandalyelerinin parçalandığı haberi ise tuz biber oldu. Bir an yaşadığım ülkedeki insanların spora bakışlarını, taraftar gruplarının ve onlara destek veren yönet(emey)icilerin futboldan başlayarak Türk sporuna ne denli zarar verdiklerini düşündüm.

Ardından maçı seyrederken bir yandan da şeref tribününde oturan bazı kişilerin (isim yada unvanlarını bilmediğimden bazı kişiler dedim, hemen alınganlık göstermeyin) özellikle ikinci devre itibariyle Akhisar benchine yönelik, zaman zaman yukarıdan aşağıya koşarak el kol hareketleri eşliğinde hararetli söylemleri (ne dediklerini oturduğum yerden duyamadım ancak vücut dillerine bakarsak çok da iyi şeyler söylediklerini sanmıyorum) Akhisar’ın da oyunda momentumu kaybetmesiyle gerginliğe neden oldu. Bu sırada oturduğum yerden gördüğüm kadarıyla Akhisar koçu Zafer Aktaş’ın durumdan şikayetçi olarak maçın baş hakemi İsmail Keser’e serzenişte bulunması, konunun baş hakem tarafından masada bulunan federasyon temsilcisine taşınmasına sebep oldu. Ancak federasyon temsilcisi, saha komiseri ve gözlemciyle birlikte bu kişileri tespit edip salondan çıkartacağına, olaya anlamadığım şekilde kayıtsız kaldı. Haliyle bu gerginlik ve şeref tribününden yapılan bu hamleler maçın sonuna kadar artarak devam etti.

Maç sonunda ise yaşananlara oldukça sinirlenen Akhisar koçu Zafer Aktaş ile Darüşşafaka koçu Aziz Bekir arasında hararetli ancak tartışmaya dönüşmeyen diyalog, özel hayatlarında çok iyi arkadaş olan oyuncuların soğukkanlılığı sayesinde takımlara yansımadı. Neticede sahada kıran kırana mücadele yaşanmış, bir takım kazanırken diğer bir takım ise kaybetmişti ve her iki takımın formasıyla ter döken oyuncular ise aslında çok iyi arkadaştılar. Akhisar takımı soyunma odasına giderken, şeref tribünündeki ağabeylerinden örnek alan genç taraftarlar olaya katıldı ve Akhisar’ın koçuyla oyuncularına ağza alınmayacak hakaretler yağdırdılar.

Her ne kadar bu davranışlarını genç yaştaki bu kardeşlerime yakıştıramasam da onlara örnek olması gereken şeref tribünündeki insanlara içimden kocaman bir “BRAVO” demek geçti. Belki biraz uzun oldu yazdıklarım ama başkan, yönetim kurulu üyesi ve benzeri koltukları işgal eden ağabeylerime ve kardeşlerime bu vesileyle bir şeyler söylemek isterim.

Atalarımız “İmam gaz çıkarırsa cemaat büyük abdestini yapar” yada “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış” gibi çok özel ve önemli sözler söylemişler. Tribünlere gelen ve taraftar olarak adlandırdığımız, çoğu 15-25 yaş aralığında, yani delikanlı çağlarındaki bu insanlar, ülkemizin sosyo-ekonomik durumunu da düşünürsek, sizlerin tek bir sözüyle kitlesel eylemler yapabilecek kıvama geldiler. insanlar yolda gördükleri rakip forma giymiş kişilere saldırmaya başladılar. Bu insanlar tribünlerden atlayıp bir sporcuya yada birbirlerine zarar verdiklerinde, bunun tek sorumlusu sizler olacaksınız. Bu arkadaşlarımıza doğru örnek olmak, onlara yol göstermek kulüp yöneticisi olarak sizlerin ve sporun içinde olan bizlerin öncelikli görevi olmalı.

41 yaşındayım ve 7 yaşımdan bu yana sporun içindeyim. Hem sporcu olarak, hem antrenör olarak, hem de taraftar olarak spor sahalarında bulundum. Doğup büyüdüğüm şehir olan İstanbul’da, Türk sporunun üç büyüklerini (alfabetik sırayla Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın) sürekli izleme fırsatı buldum. Bu kulüplerin popülariteleri ve ekonomik güçleri sebebiyle rekabetin en üst düzeyde yaşandığına ve zaman zaman yöneticilerin “Kazanmak için her yol mübahtır” düşüncesiyle yaptıkları yanlışlara yakından tanık oldum. Burada çok kıymetli Özhan Canaydın ağabeyimi rahmetle anmak isterim. Hatırlayın, çok uzun zaman önce değil, sadece 6 sene önce Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe maçında, Galatasaray başkanı olarak kendi takımı farklı mağlup olduğunda şeref tribününde ayağa kalkarak rakibini alkışladığı için yerden yere vuruldu. Ama yine de tavrından ve tarzından taviz vermedi, hayatının her döneminde sportmenliği ve centilmenliği, şampiyonlukların ve kupaların önünde gördü. Sonunda Galatasaray’ın en sıkıntılı dönemlerinde aldığı görev onu hasta ederek yatağa düşürdü ama onurundan ve şerefinden taviz vermeden bu hayattan göçüp gittiğinde benim gönlümde unutulmaz başkan olarak yerini aldı. Her kulübün onun gibi yöneticilere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yöneticisi olduğu kulübün taraftarı olan gencecik insanlara, sportmenlik ve centilmen duruşun, sporda her şeyin üstünde olduğu yönünde örnek davranış sergileyen insanlara.

Bunca yıllık yaşanmışlığım bana tek bir şey öğretti. Genç sporculara ve okullara giden öğrencilere öğretilmeyen en önemli konu aslında bizim hiç yapmadığımız, yapamadığımız yada yapmak istemediğimiz, ÖFKE KONTROLÜ. Bu konuda milletçe hızlandırılış bir eğitimden geçmemiz gerektiğine inanıyorum.

Ve son söz basın mensuplarına ve televizyonda spor, özür dilerim “futbol” programı yapanlara. Sizler fanatizmi körükleyecek şekilde olayları ajite etmeye devam ettiğiniz sürece bu gencecik insanları birbirine kırdırmaya devam edeceksiniz. Gazetenizde yada televizyonunuzda eski sporcusu yada taraftarı olduğunuz kulübün hayrına bir iş yaptığınızı düşünüyorsanız büyük yanlış içindesiniz. Rating uğruna ise bu yaptıklarınız, daha büyük yanlış yapıyorsunuz. İnsanları sporun güzelliklerinden uzaklaştırıp fanatizme itiyorsunuz. Spora sponsor olacak firmaları spordan soğutuyorsunuz ve bu sebeple pastayı küçültüyorsunuz. Artık bu gerçeği görün. Tribün terörü dediğiniz kavramı yaratan ve hala da rating uğruna olayları tekrar tekrar yayınlayıp saatlerce konuşarak ajite eden ve bunları kullanarak spor camialarından, nemalanıp iş hayatında yükselmek isteyen yönet(emey)icilere yol veren sizlersiniz. Yapmayın, etmeyin. Böyle devam ederseniz 10-15 seneye kalmaz sporu seyredecek kimseyi bulamayacaksınız. Demedi demeyin diye tarihe not düşmüş olayım.

Umuyorum bundan sonraki haftalarda daha keyifli maçlar seyrederiz diyerek herkese saygılarımızı ve selamlarımızı iletelim.


3734 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Sen önce ağzını temizle! (Levent Ustabaşı) - 11/04/2016
Trabzonspor basketbolda da kalleşçe harcanıyor.
Kaybetmeyenler Kulübü (İsmet Badem) - 10/12/2015
Bazen kader ağlarını öylesine örüyor ki, kazanan ile kaybeden arasında çaresiz kalıyorsunuz! Yenilene üzülmeyip, galip gelenle göbek atmak geçiyor içinizden.
Yapma Be Koca Usta (İsmet Badem) - 13/11/2015
Birden çıktım gönlümün viranesinden koşarak, suratımı kırbaçlayan rüzgarın haşmetiyle! Gitarın tellerinden çıkan nameler türbülans yaşayan ruhumun üzerine huzur perdahı oldu.
Şut üzerine tavsiyeler (Cem AKDAĞ) - 16/09/2015
“Şu anda, 20 yaşınızdaki halinizle karşılaşsaydınız ve kısa bir süre sohbet etme imkanı bulsaydınız ona ne tavsiye ederdiniz?”
Avni Küpeli/Balyoz Yumruk Trabzon - 01/03/2015
EuroChallenge Cup Top-16 turunda hafta içinde sahasında ağırladığı Belçika'nın Mons-Hainaut takımını yenip grup birincisi olarak adını çeyrek finale(play-off) yazdıran moralli Trabzonspor Medical Park,
Yalçın Granit/ Yüzde yüz oyun kurucu olmanın sırrı - 17/11/2013
Basketbol taktiği dünyada giderek basitleşiyor. Eski beş oyuncunun da katıldığı hareketli offens (motion), flex offensler giderek azalıyor.
AVNİ KÜPELİ/TRABZONSPOR'A KOLEJ DERSİ... - 14/10/2013
Beko Basketbol Ligi'nin ilk haftasında 2 Başkentli coach'u ve 2 yeni sponsorlu ekibi karşı karşıya getiren mücadelede Aykon Ted Ankara Kolejliler,
YALÇIN GRANİT/YAZIKLAR OLSUN HEPİMİZE... - 14/07/2013
Bir Spaonoulis, bir Carlos Arroyo yetiştiremiyorsak yazıklar olsun hepimize! Türk Basketbolu’nun öne çıkan sorunlarından biri basketbolumuz geliştiği, yayıldığı halde hala Türk basketbolu ekolünün belirlenmemis olmasıdır.
Avni Küpeli/Pota'ya Karadeniz Damgası - 31/05/2013
Son yıllarda atağa kalkan Karadeniz Basketbolu,2012-2013 sezonunda altın yılını yaşıyor.
 Devamı