• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/TrabzonBasket
  • https://www.twitter.com/TrabzonBasket
  
Üyelik Girişi
Bölümler
Oğuz Zeytin
oguz.zeytin@gmail.com
CUMARTESİ YAZ – PAZAR KIŞ
19/12/2011
 

Oğuz Zeytin - CV ( Yazarın Önceki Yazıları ) zeytin@trabzonbasket.com


  

CUMARTESİ YAZ – PAZAR KIŞ

2010 Haziran’ından bu yana Trabzonspor Basketbol Takımı ile ilgili izlenim ve düşüncelerimi siz değerli okuyucularımla paylaştım. Yeri geldi, kırmadan dökmeden eleştirilerimi yönelttim. En zor günde umudumu, inancımı döktüm satırlara. Destek oldum. Yapıcı olmaya gayret ettim. Taraftarlarımızın görüşlerini dinledim, yazılarımda o fikirlere yer verdim. Saha içi ve saha dışında, Trabzonspor’a / Trabzon şehrine yakışacağına inandığım somut projeleri tartışmaya sundum. Maçlarımızın haftalık TV yayın programına girmesinden, sezonluk biletlere… Deplasmanlarda şehirden şehre koşturdum. Takımımızın idmanlarını takip ettim. Ve daha fazlası… 

Bunları “ben yaptım” demek için yazmıyorum, yanlış anlaşılmasın. Aksine bu bir buçuk yılda hiçbir şeyi başaramadığımı(zı) düşünüyorum. Sanki suya yazmışım gibi hissetmeye başladım son dönemde. Sıkılıyorum. Takımımızın durumuna üzülüyorum. Aldığımız skorlardan kaynaklı değil üzüntüm. Camiamızın ilgisizliğine kızıyorum. Birbirinden kopuk ve bir o kadar da soğuk bu ortamda daha farklı şeyler yapmalıydık; üretmeliydik geç olmadan.

Bunun üzerine işi-gücü bırakıp Tofaş maçı için Trabzon’a geldim. “6. Adam” olmaya gönüllü kişilere ulaşmalıydım. Tribünde olmalıydık. Takıma olan ilgisini, etkisi kısıtlı ortamlarda gösteren taraftarlarımızla Hayri Gür’ün iç saha ambiyansına kavuşması için çabaladık. Sosyal medya kanalları aracığıyla, bu takım için kaygılanan ama birbirini tanımayan renktaşlarımızı bir araya getirdik. Sayısı önemsizdi, çünkü kısa zamanda organize olmak kolay değildi. Bu hafta 10 – 15 kişiye ulaşabildik. Komik gelebilir fakat değil. Çoğu lise-üniversitesi olan, hepsinden önemlisi basketbola hâkim bu gençlerin işaret fişeğini yakması, tribünde yanında oturanları da arkasına alması parkedeki takımı ateşlemesi… Çok zor değildi. Ağzı sadece kaçan faulden sonra oyuncusuna isyan etmek için çalışanlara ne yapsanız boş! Ha bir de, salon içinde o taraftarı yönlendirecek kimse olmadığından bunu görev bildik. Rol çalmak mı dersiniz, burnumuzu başkasının işine sokmak mı; ne derseniz diyin!

Buraya kadar yazdıklarım, eminim çoğu için “ne anlatıyor bu” anlamsızlığı ile karşılanacak. Ve ben yine başaramadıklarım haneme bir çeltik daha atacağım. Varsın herkes kusursuz olsun, varsın herkes kendini dev aynasında görsün…

*

İşte bu çerçevede dilim döndüğünce iki günde tamamlanabilen Tofaş maçıyla ilgili düşüncelerimi paylaşmaya çalışayım. Maç öncesinde niyetimiz, ilk iç saha galibiyetine tanık olmaktı. Cumartesi fırtına gibi başladığımız karşılaşma, Pazar akşamı mağlubiyetimizle sonuçlandı. Hâlbuki dünkü bölümdeki oyun hepimize umut vermişti. Skorboard arızası hızımızı kesti mi? Kesti. Motivasyonumuzu bozdu mu? Bozduysa bile bu bahane olmamalı. Sonuçta kendi evimizde oynuyoruz. Ve rakip de aynı koşulları yaşadı. Gerçi skorboard hadisesi ayrı bir trajedi… Değinmeye değmez

Karşılaşma başında bu zamana kadar ki en iyi hücum organizasyonlarını izledik Trabzonspor’dan. İçeriye inen toplar ve pas trafiğinin akıcılığı bir anda farkı açmamızı sağladı. Dışarıda Serhat, Levent, Gibson ve özellikle Kerem’e boş şutlar yarattık. İçeriye inen her topta Brown ya faul aldı, ya çembere gitti. Ve oyunun durduğu dakikaya kadar 8 asist yapmıştık; daha maçın yarısı gelmemişti. Trabzonspor için 14 dakikada 8 asist önemli bir göstergeydi. Savunmadaki diriliğimiz sonuncunda aldığımız ribaundlarla hızlı hücumları kullandık. Bir iki şanssız (gerçekten şanssız) top kaybı ile Tofaş kolay sayı buldu.

Tofaş demişken… Onlar ligin, topu en iyi paylaşan takımlarından biri. Engellemek için Robinson tam sahada baskıyla karşıladı Steele’yi. Pota altında ise Ruzic’in eksikliğini hissediyorlardı. Bunu da değerlendirdik denilebilir ilk günkü dönem için.

İkinci güne gelirsek… Kısa ve net: Dünkü doğruları yapamadık. Takım oyunundan uzaklaşıp Gibson’a bıraktık ipleri (Sadece 11 şut kullandı Gibson, buna rağmen iyi yüzdeyle 20 sayı buldu. Hücumda hala top onun ellerinde. O nedenle Robinson’ın oyun kurucu performansını göremedik.). Pas yapamayınca Tofaş savunması sertleşti. Ağırlıklı olarak dış şutlara kaldık. Bu da bir nevi intihar oldu. Bir de üçüncü çeyrekte canla başla yapılan savunmalar sonunda defalarca hücum ribaundu verince düştük.

Halbuki içeride yalnız da olsa Elton Brown; Zuza’yı, Buckman’ı, Volkan’ı, Samet’i “iyi yerde top alınca” denize döktü. Gardlarımız onu hatırlamamakta ısrar etti. Bu arada, dün aldığı dakikaların hakkını veren ve bu zaman kadar 20-25 dk civarında alan Kaan bugün neden benchi ısıttı acaba? Onun penetrelerinden faydalanamaz mıydık? Bir de kurtarıcı diye getirilen Salyers… O ki uzunların bu kadar dış şut serbestliği var, neden Salyers’ın tecrübesini değerlendirmedik? Evet, Serhat Buckman’ı iyi savundu; 6 sayıda tuttu. İşte üzücü olan da bu ya: Rakibin top scorerini 6 sayıda tut ve kaybet! (Diğer skorer Nichols ise sadece 9 dakika oynayabildi faul sorunu nedeniyle ve  2 sayıda kaldı)

Bakınız; maç boyunca Trabzonspor’un rakip potaya gönderdiği şut sayısı 49. Tofaş’ın ise 61! Sizden 12 fazla hücum yapan bir rakip var. Ne yazık ki top kayıplarını azaltamıyoruz. Bir de, ribaundları Brown’a emanet ettik. O kadar mücadele edip, rakibi kötü şuta zorlayıp, kaçan şutun ribaundunu alamamak… Rakibe ikinci, hatta üçüncü şansı vermek. Genç takımlar için bundan daha moral bozucu ne olabilir!? Bazen yetenek de yetmiyor. Charles Barkley ve Dennis Rodman gibi kısa ribaundcuların vurguladığı ortak şey; konsantrasyon! Takım halinde konsantrasyon! Kısaların havuza düşen topları alması, box-outlar…

Uzatmayayım. Kritik bir maçı kaybettik. Pınar Karşıyaka maçına daha iyi hazırlanmalıyız. On haftayı geride bıraktık. Artık yeni/geç kurulmuş takım sıfatından sıyrılmalıyız. Birkaç sıra üstteki takımlar kazanmaya devam ediyor. Antalya BŞB koç Sakota’yla düzelme sinyalleri veriyor. İşimiz gitgide zorlaşıyor.

Bundan sonraki süreçte;

• Rotasyonda süre ve görevler netleşmeli.
• Özellikle PG pozisyonunda, sağlıklı Robinson ve Kaan’ın süreleri netleşmeli. Gibson’ın PG oynadığı her saniye Trabzonspor’un ritmini bozuyor.
• Brown da belli ki 30 dk. üzeri alacak. Öyleyse maç sonları diri kalması için back-up’ı Levent’in süresi de doğru ayarlanmalı.
• Hatırlayın; sezon başından beri ısrarla vurguladığım bir husus da şuydu: Takımımızın en kritik pozisyonu 3 numara! Polat ve Kerem’in savunmadaki ve şut tercihlerindeki performansları takımımızın havasını direkt olarak etkiliyor. Onların fayda üretmedikleri maçları kazanmamız zor.
• Ve kronikleşen 4 numara sorunumuz… Serhat, Buckman’ı durdurdu. Onun atletizmi, savunma gayreti, ribaund katkısından daha fazla faydalanmalıyız. Ama Salyers’ı bir şekilde kendine getirmeliyiz.
• Pota altı savunmasını ne yapıp edip sertleştirmeliyiz. Ligin en az top çalan üçüncü, ligin en az blok yapan birinci takımıyız. Bu döneme kadar rakiplerimiz bize karşı %47 gibi muazzam bir oranla şut atıyor. Bu sayıların ötesinde, rakip gardların kolay penetrelerle ellerini kollarını sallayıp antrenman turnikesi bırakması sinir bozucu!
• Dış şuta dayalı hücumdan alacağımız verim bundan çok daha fazlası olamaz kanaatini taşıyorum. Halbuki pas organizasyonu gelişmiş, dış oyuncuların penetrelerle rakip savunmayı açan, içeriyi zorlayan, topun pivotun eline değdiği setlerimizi daha sık kullanmalıyız. Cumartesi günkü 15 dakikalık bölümde bunlardan bir demet izledik aslında. Demek yapabiliyoruz. Öyleyse ısrar etmeliyiz.


Ve en büyük alkış… Cumartesi ve Pazar takımını yalnız bırakmayan Trabzonsporlulara!

(Takip edenler bilir; Gs Medical Park ve geçen haftaki Anadolu Efes maçları dışında bir buçuk yıl boyunca hakemlerden dem vurmadım. Ancak Tofaş maçında da iş başındaydılar. Bizim o kadar çok eksiğimiz var ki… Hakem kararlarını tartışsak ne olacak?)

TrabzonBasket.Com



1954 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

TRABZON’DAN BİR KUPA GEÇTİ - 28/04/2015
Trabzon’dan bir kupa ve sayısız anı geçti üç günde. En sonda söyleyeceklerimle başlayayım: Teşekkürler Trabzonspor!
KARNE ZAMANI - 12/01/2015
Trabzonspor MP için karne zamanı geldi. Karnemizin şablonu biraz farklı olacak, detaya girmeden mini SWOT şeklinde analiz etmeyi uygun gördüm. Sözü uzatmadan başlayalım:
VEDA - 25/12/2011
Sevgili basketbolseverler, Dünkü Pınar KSK maçı ile ilgili yorumlarımı yazmam gerekirdi bu satırlarda. Ancak bizler basketbol konuşmaktan çok kişileri tartıştığımız için maçtan bahsetmeyeceğim.
SİNAN ERDEM GÜNLÜĞÜ - 10/12/2011
TBF haftanın tüm karşılaşmalarını tek güne sıkıştırınca, bize de yayın piyangosundan saat 13:00 maçı çıktı. Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda o saatteki maça yetişmek için şehrin diğer ucundan sabahın erken vaktinde yola koyuldum.
SON HUCÜM TARTIŞMASI - 08/12/2011
Trabzonspor Basketbol Takımı’nın Hacettepe Üniversitesi karşısında aldığı mağlubiyet sonrası en çok konuşulan/tartışılan başlık “son hücum”du.
DİRENİŞ VE HÜZÜN - 04/12/2011
Üç haftadan beri, Edirne’deki galibiyetten sonra Hacettepe Üniversitesi maçına odaklanmıştım. Banvit ve Galatasaray gibi zorlu dönemecin ardından yeni yabancıların takıma daha fazla uyum sağlayacağını düşünmüştüm.
ABDİ İPEKÇİ’DEN… - 28/11/2011
Bir yanda anlamsız deplasman yasakları… Diğer yanda Trabzonspor’umuzu izleme ve sessiz de olsa destekleme arzusu…
HACETTEPE’YE HAZIRLIK - 22/11/2011
Banvit… Ülkemizde 2000’li yılların en önemli basketbol organizasyonlardan biri, belki de en iyisi. Altyapılardaki doğru planlamaları, şirket-takım rol paylaşımındaki isabet “Banvit modeli”nden bahsedilmesini sağlıyor.
CUMARTESİ HAYRİ GÜR’E - 17/11/2011
Trabzonspor Basketbol takımı bu hafta cumartesi günü saat 16:00’da Banvit ile zorlu bir maça çıkacak.
 Devamı